DİKKAT PİERRE VOGEL

abdullahoner

New Member
:salam2:
İNGİLİZCEM İYİ OLMADIĞI İÇİN İNGİLİZCEYE ÇEVİREMEDİM ÇEVİRMENİZİ UMUYORUM
Pierre Vogel İnançla İlgili Hususlarda İslâm Ümmetinden Ayrılıp Allâh’ı Yaratıklara Benzetmektedir


Allâh'a hamd, resullerin en şereflisi olan Muhammede salât ve selam olsun.

Allâh’ın resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) mealen şöyle buyurmuştur: “Kim (farzları yerine getirip haramlardan kaçınarak) insanların kızmasına uğramakla Allâh’ı razı ederse, Allâh ondan razı olur ve Allâh insanların (takva sahibi olan insanların) ondan razı olmasını sağlar. Ve kim (haram kılınan işler yaparak) insanların rızasını almakla kendini Allâh’ın gazabına uğratırsa, o Allâh’ın gazabına uğrar ve Allâh insanları (en hayırlı insanları) ona karşı öfkeli kılar.” Bunu İbni Hibbân rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir.

Bu zamanda Yüce Allâh’ın indirdiği hükümleri tahrif eden, Allâh’ı yaratıklara benzeten ve İslâm ümmetini sıkıntılı anlarda sırf “Yâ Muhammed” dedikleri için tekfir eden bir takım insanlar dikkat çeken bir konuma gelmişlerdir. İşte biz de dünyevi bir gaye için değil hakikati açıklamak için bahsi geçen hadisten hareketle, “Pierre Vogel”e karşı uyarı olarak bu risaleyi yazmış bulunuyoruz. Bu şahıs dilini uzun uzadıya, müslümanları sapıklıkla suçlamada ve onları müşriklikle (putperestlikle) nitelendirmede kullanmaktadir.

“Pierre Vogel” Yüce Allâh’ı yaratıklara benzeterek me’azallâh (Allâh korusun), Allâh’ın zatıyla arşın üstünde bulunduğunu ve her gece hissi olarak dünyanın göğüne inmekte olduğunu iddia etmektedir. Allâh bu tür insanların söylediklerinden yücedir (münezzehtir, uzaktır). Ayrıca bu şahıs iddia etmektedir ki Allâh’ın gökte bulunduğunu söylemeyen kafirdir.

Cevap: İmam Ebu Cafer et-Tahavî Ehl-i Sünnet Ve’l Cemaat itikadını açıklamak için yazdığı akide kitabında şöyle demiştir: “Bütün yaratıkları kuşatan altı yön O’nu (Allâh’ı) kuşatamaz.” Burada sözü sona ermiştir.
Yani Yüce Allâh yönden münezzehtir. Çünkü Allâh’ın bir yönü olduğunu kabul etmekte, Allâh’a mekan, sınır ve bunlara bağlı hareket, durgunluk ve benzeri olan yaratıkların sıfatları isnat edilmektedir.

Dolayısıyla Pierre Vogel bu sözü söylemekle böylece bütün Ehl-i Sünneti tekfir etmiş ve kendisine Ehl-i Sünnet mezhebinden saptığına dair hükmetmiş olur. Halbuki Peygamber efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) mealen şöyle buyurmuştur: “Cemaate (kendilerini İslâm ümmetine mensup olarak kabul edenlerin çoğunluğuna) tutunmalısınız ve sakın parçalanmayın. Muhakkak ki şeytan bir kişiyle beraberdir iki kişiden ise çok uzaktır. O halde kim cennetin ortasını (daha iyi olan yerini) isterse cemaate bağlı kalsın.” Bunu Tirmizî rivayet etmiştir.

Bu şahsa karşı cevap olarak Yüce Allâh’ın şu kavli yeterlidir:
وَكُلُّ شَىْءٍ عِندَهُ بِمِقْدَارٍ

Er-Ra’d suresi/8
(Manası: Her şey Allâh nezdinde ölçülüdür.)

Bu şu manaya gelir, Allâh her şeyi ölçülü olarak yani belirli bir nicelik ve nitelikte yaratmıştır. O halde arşın da ölçüsü vardır hardal tanesinin de ölçüsü vardır. İşte bu ayetten anlaşılan şudur ki her şeyi belirli bir ölçüde yani hacimde ve şekilde yaratan Allâh’ın ne büyük ne de küçük bir hacmi olması mümkün değildir. Malumdur ki bir şeye oturan bir varlık, ya üzerine oturduğu nesne kadardır, ya ondan daha küçüktür yada ondan daha büyüktür. Dolayısıyla oturmak Allâh hakkında imkansızdır. Bir mekanda yer kaplayan varlığın ölçüsü vardır. Ölçülülük ise yaratığın sıfatıdır. O halde insanın da bir ölçüsü vardır yani belirli bir hacmi ve şekli vardır. Melekler de öyledirler. Arş, güneş ve her bir yıldız da öyledir. Aynı şekilde hardal tanesi gibi hacmi küçük olan şey de öyledir. İşte Yüce Allâh bu varlıklara, belirli hacmi ve şekli özellik olarak vermiştir ve bize şu kavliyle,
وَكُلُّ شَىْءٍ عِندَهُ بِمِقْدَارٍ

(Manası: Her şey Allâh nezdinde ölçülüdür.)
ölçünün, yaratıkların bir sıfatı olduğunu anlamamızı sağlamıştır. Noksanlıklardan münezzeh, Yaratıcı olan Allâh’ın ise yaratıkların sıfatlarıyla nitelenmesi mümkün değildir. Dolayısıyla Allâh’ın bir mekanda yer kaplaması mümkün olmadığı gibi hareket, durgunluk, şekil, suret ve değişkenlikle vasıflanması da mümkün değildir. Bu delil Kur’an’dandır.
Hadisten olan delile gelince, Buharî, İbnu’l Carûd ve Beyhakînin Allâh’ın resulü’nün buyurduğuna dair sahih bir isnad (dayanak) ile rivayet ettikleri mealen şu sözdür: “Allâh vardı (başlangıçsızlıkta var iken), O’ndan başka hiç bir şey yoktu.”

Hadis hafızı Beyhakî, “El-Esmâu ve’s-Sıfât” adlı kitabında şöyle demiştir: “Bazı dostlarımız, mekanın Yüce Allâh’tan menfi olduğuna (Allâh hakkında kabul edilmez olduğuna) dair Peygamberin (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘Sen Ez-Zahir olansın ki senin üstünde bir şey yoktur ve sen El-Batın olansın ki senin altında bir şey yoktur.’ mealindeki sözünü delil göstermişlerdir. O’nun üstünde ve altında bir şey bulunmadığına göre O, bir mekanda olamaz.” Burada sözü sona ermiştir.

İmam Alî (radıyallâhu anhu) de şöyle demiştir: “Allâh vardı (ezelde var iken) mekan yoktu. O şimdi de (ezelde) olduğu gibidir.”

Muslim hadisinde Enes bin Malik (radıyallâhu anhu) hakkında “Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) yağmur duası ederken ellerinin tersini göğe doğru göstermiştir” şeklindeki geçen söz, Allâh’ın alt yönde olduğu anlamına gelmediği gibi dua ederken de ellerin yukarıya kaldırılması Allâh’ın üst yönde yer kapladığı anlamına gelmez. Ne öteki nede bu, Allâh’ın alt veya üst yönde olduğuna dair delil olamaz. Yüce Allâh bütün yönlerden münezzehtir.

Selef (ilk üç asırda yaşamış olanlar) ve halef (sonraki gelenler) dahil olmak üzere müslümanların, Allâh’ın mekansız olarak var olduğuna dair icmaını (sözbirliklerini) nakledenlerden birisi de İmam Ebu Mansûr el-Bağdadîdir. O “El-Farku beyne’l firak” adlı kitabında şöyle demiştir: “Ayrıca onlar (Ehl-i Sünnet Ve’l Cemaat alimleri) mekanın Yüce Allâh’ı kuşatmadığını ve O’nun üzerinden zamanın geçmediğine dair icma etmişlerdir.” Burada sözü sona ermiştir.

İmamu’l Haremeyn Abdul-Melik el-Cuveynî de “El-İrşâd” adlı kitabında şöyle demiştir: “Bütün hak ehlinin mezhebi (gidilen yolu) şudur ki Allâh yer kaplamaktan ve yönlerde bulunmaktan yücedir (münezzehtir, uzaktır).”

Yüce Allâh’ın mekanları ve yönleri yaratmadan önce mekansız ve yönsüz olarak var olduğunu nasıl ki akıl kabul ediyorsa, mekanları ve yönleri yaratmasından sonra mekansız ve yönsüz olarak var olduğunu da akıl kabul etmektedir.

Şafiî mezhepli olan hadis hafızı Nevevî, “Şerhu Sahihi Muslim” adlı kitabında şöyle demiştir: “Kadı Iyâd dedi ki: ‘Fakihler, muhaddisler, nüzzarlar, mütekellimler ve mukallitler dahil olmak üzere tüm müslümanlar arasında, zahiri olarak (dış görünümü itibariyle kuruntu ettirdiği anlam olarak) Allâh’ın gökte olduğunun zikredilmesiyle geçenler, şu ayet gibi,
ءَأَمِنتُم مَّنْ فِي السَّمَاء

(El-Mulk suresi/16)
ve benzerleri zahirlerine göre değildir (dış görünümü itibariyle kuruntu ettirdiği anlamlara gelmezler), bunlar onlarca (bahsi geçen müslümanlarca) tevil edilirler.’” Burada sözü sona ermiştir. Bu zat bu sözüyle, kısaca veya ayrıntılı olarak edilen tevili kast ediyor.
Böylece belli oldu ki ey benzeticiler! Sizler Yüce Allâh’ın şu kavline muhalefet ettiniz,
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ

Eş-Şûrâ suresi/11
(Manası: O hiç bir şeye benzemez.)
Burada geçen “Şey” kelimesi, kainatın yüksek kısımları ile alçak kısımları ve kesif (elle tutulabilen) ile latif (elle tutulamayan) olmak üzere varlığa gelen her şeyi kapsamaktadır. Dolayısıyla ayet, Yüce Allâh’ın bunlardan hiç bir şeye benzemediğini belirtmiştir. Yani O yaratıklar gibi değildir, ne kesif ne de latif hacmi yoktur ve yönlerinden birinde yer kaplamış da değildir. Yüce Allâh, “Hiç bir insana benzemez” dememiştir, “Hiç bir meleğe benzemez” de dememiştir ve “Güneşe benzemez” de dememiştir. Öyle ki Allâh genelleyerek şöyle buyurmuştur:
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ

Manası: O hiç bir şeye benzemez.
Dolayısıyla ayet, Yüce Allâh’ın istisnasız olarak genel olarak varlıklardan hiç bir şeye benzemediği manasına gelir.

Ama siz benzeticiler, Allâh’ın arşa yakın üst yönde olup bir hacmi olduğunu kabul ettiniz ve O’nun organları olduğunu da kabul ettiniz ki böylece O’nu yaratıklarına benzetmiş oldunuz. Bir tek “O, insandır” demediğiniz kaldı. Oysa ki Allâh bunlardan büyük bir ulviyetle yücedir (münezzehtir, uzaktır).

Ey okuyucu! Böylece senin için Ehl-i Sünnet alimlerinin, Allâh’ı yön, mekan ve yaratıkların sıfatlarından tenzih ettikleri netleşmiştir.

İmam Suyuti, “El-Eşbâhu ve’n-Nezâir” adlı kitabında imam Şafiî’nin, “Mücessim (Allâh’ın cisim olduğuna inanan kimse) kafirdir.” dediğini zikretmiştir.

Ayrıca imam Ahmed bin Hanbel şöyle demiştir: “Kim, ‘Allâh cisimdir diğer cisimler gibi değildir’ derse o küfre girer.’” Bunu “El-Hisâl” kitabının sahibi zikretmiştir, ki kendisi hanbelilerin meşhur olanlarından birisidir.

İbni Hacer el-Heytemî, “Mukaddimetu’l-hadramiyye” kitabının şerhi olan “El-Minhâcu’l-kavim” adlı kitabında şöyle demiştir: “Bil ki el-Karâfî ve daha başkaları; Şafiî, Malik, Ahmed ve Ebu Hanife (radıyallâhu anhum) hakkında, Allâh’ın bir yönde olduğunu ve O’nun bir cismi olduğunu söyleyenlerin küfre girdiğine hükmettiklerini ve bunu (bu verilen hükmü) gerçek manada söylediklerini bildirmişlerdir.” Burada sözü sona ermiştir.

Ne var ki “Pierre Vogel” gibi benzeticiler, Kur’an-ı kerim’de zahiri olarak Allâh’ın yaratıklara benzediğini kuruntu ettiren müteşâbih ayetleri, zahirine göre (kuruntu ettirdiği anlama göre) açıklamaya kalkarlar. Dolayısıyla şu ayette geçen,
وَجَاءَ رَبُّكَ وَالملَك

El-Fecr suresi/23
(Manası: Kıyamet gününde, Allâh’ın kudretinin eserleri ve melekler gelecektir.)
“Mecî’”(gelme) kelimesini, Allâh’ın arştan kıyametteki insanların duruş yerlerine intikal edeceği şeklinde açıklarlar. Bu ise onları, Allâh’ı yaratıklarına benzetmeye sürüklemiştir. Oysaki Allâh cisim olmaktan (iki veya daha fazla maddeden birleşik olan bir varlık olmaktan) ve hareket, durgunluk ve intikal etmek (yer değiştirmek) gibi cismin sıfatlarıyla sıfatlanmasından da münezzehtir. Çünkü hareket ve durgunluk cismin sıfatlarındandır. Dolayısıyla Allâh hareket eden bir cisim olsaydı birçok benzeri olurdu, durgun da olsaydı birçok benzeri olurdu, insanlar, cinler ve melekler gibi bazı vakitlerde hareketli bazı vakitlerde de durgun olsaydı birçok benzeri olurdu. Oysaki Allâh şu kavlinde,
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ

(Manası: O hiçbir şeye benzemez.)
benzerliğin, kendisi hakkında menfi olduğunu (kabul edilmez olduğunu) bildirmiştir. Onun için imam Ahmed وجاءَ رَبُّكَ diye geçen ayeti tevil ederek, “O’nun kudreti (nin eserleri) gelecektir”demiştir. Bunun isnadı ise hadis hafızı Beyhakîye göre sabittir. Hareket ile durgunluk yaratıkların sıfatlarından olduğu için, imam Ahmed ayeti tevil ederek ifadeyi zahirine göre almamıştır.

Bundan da bilinir ki hadiste geçen “nüzul”(iniş), zahirine göre hamledilmez (o yönde anlam verilmez). Nitekim Pierre Vogel böyle yaparak me’azallâh şöyle demiştir: “Allâh, her gece zatıyla dünyanın göğüne iner.”
Bu hususta Kurtubî’nin, Âl-i ‘Imrân suresinin tefsirinde, nüzul hadisini ve onun hakkında söylenenleri zikretmesinden Yüce Allâh’ın şu kavline dair,
وَالْمُسْتَغْفِرينَ بِالأَسْحَار

söylediklerini zikredelim:
“Bunun hakkında söylenenlerin en önceliklisi Nesâî’nin kitabında, Ebu Hurayra ile Ebu Sa’îd el-Hudrî hakkında açıklayıcı olarak geçenlerdir. Bunların ikisi şöyle demişlerdir: ‘Allâh’ın resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) mealen şöyle buyurmuştur: ‘Muhakkak ki Allâh gecenin ilk yarısı geçene kadar imhal eder sonra bir nidacıya emreder o da şöyle der: ‘Bir dua eden var mıdır ki duası kabul olsun? Af dileyen var mıdır ki af edilsin? Dileyen var mıdır ki ona dilediği verilsin?’” Ebu Muhammed Abdulhakk, bunun sahih olduğunu söylemiştir. Bu ise sorunu kaldırır ve ihtimali açıklar. Birincisi de hazf-ı muzaf babındandır. Yani “Rabbimizin meleği inip der ki...” Yê ötreli olarak “Yunzilu” (indirir) olarak rivayet edilmiştir, ki bu zikrettiklerimizi açıklamaktadır.” Burada sözü sonra ermiştir.
Mana şu ki melek inip Yüce Allâh’tan tebliğ etmektedir.

Buharî, Malik ve daha başkalarının rivayetinde geçenin zahirine (haşa bizzat Allâh iniyor diye zahiri olarak kuruntu ettirdiği manaya) tutunmaktan Allâh’ın, gecenin ikinci yarısından itibaren fecir vaktine (sabah namazının ilk vaktine) kadar sürekli inip çıkması lazım gelir. Şöyle ki gece, ülkelerdeki vakit farklılığı itibarıyla değişmektedir. Dolayısıyla bir ülkede geceyarısı iken, başka bir ülkede günün ilk vakti olmuştur, ayrıca gecenin ilk vakti veya daha farklı da olabilir. Böylece hak, eşariler ile maturidiler olmak üzere Ehl-i Sünnet Ve’l Cemaat’ın, Allâh’ı yaratıklara benzetmekten tenzih etmek (bu tür noksanlıkları yakıştırmamak) yönünde sahip oldukları inançtadır.

Ey okuyucu! Biz ancak, Yüce Allâh’ın şu kavliyle amel etmekten hareketle,
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إلَى الخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ

(Manası: Sizden hayra davet eden, iyiliği emreden ve kötülükten nehyeden bir topluluk bulunsun.)
sakınabilesiniz, kendilerine karşı uyarabilesiniz ve evlatlarınızı ve yakınlarınızı koruyabilesiniz diye benzeticilerin gittikleri yolun bozuk olduğunu açıklamak istedik ve alemlerin Rabbi olan Allâh’a hamd olsun
 
Top